Bu yazı 16/01/2022 tarihinde yayınlanmıştır.
*İhsan Başbozkurt/SDE Savunma ve Güvenlik Kurulu Başkanı
Kazakistan’ın stratejik konumuna, ekonomik ve kültürel değerine baktığımızda ülkede yaşanan gelişmeleri, iç karışıklığı yalnızca LPG zamları ile hak arayışına bağlamak kolaycı bir yaklaşım olur. Kazakistan’da yaşanan olumsuz gelişmeler Türk Devletleri Teşkilatı’nı oluşturan kardeş ülkeleri üzdüğü kadar, Kazakistan’ı askeri ve ekonomik olarak kontrol etmek isteyen Batı ve Doğudaki emperyalist güçleri fazlasıyla sevindirmiştir. Burada kim neyi amaçladı, bu hain olayların arkasında-önünde kimler var, ilerleyen zamanda ortaya çıkacak ve durum daha iyi anlaşılacaktır. Kazakistan’da oynanan oyunlar kime yaramıştır, burada kazanan ve kaybeden kimdir? Bu da ortaya çıkacaktır.
Hiç kuşkusuz görünüşte kaybeden Kazakistan halkı olmuştur. Şimdiki görünen manzarada Batıdaki emperyalist güçlerin akıl tutulması yaşadığı kesindir. Kazakistan’ı kendi elleri ile askeri güç olarak Rusya’ya, ekonomik güç olarak da Çin’e teslim etmişlerdir. Rusya SSCB zamanındaki sahip olduğu toprakları veya ülkeleri saldırgan bir tutumla kontrol etmek yerine kendi topraklarını, sınırlarını, etki alanlarını güvence altına almak ve kontrolü sağlamak ve bunun için de “güvenli bölge sistemini” yeniden kurmak stratejisini gündemine almıştır. Bu stratejiyi de adım adım uygulamaktadır.
Ukrayna’da yaşananlar, 2008’de Gürcistan’da yaşananlar, Azerbaycan/Karabağ bölgesinde yaşananlar, şimdi Kazakistan’da yaşananlar Rusya’nın SSCB’den sonraki dönemde, eski topraklarında “sorunlu alanlar politikası” ile “güvenli bölge sistemi” oluşturma stratejisinin bir yansımasıdır ve şu an bu politikanın hayat buluşunu izliyoruz. Umudumuz o ki güvenli bölge sistemi zinciri kurma isteği diğer ülkelere, özellikle Türk Devletleri Teşkilatı’nı oluşturan ülkelere de yayılmaz.
Kazakistan Güvenlik Stratejisini Oluşturamamış Durumda
Kazakistan’ın, ülkesinde yaşanan protestoları bastırmak, olayların önüne geçmek, büyümeden kontrol altına almak için yeterli güvenlik tecrübesine sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Bu tecrübenin yanında Kazakistan’ın gerekli teçhizat ve malzemeye de sahip olmadığını görmekteyiz. Anlaşılan o ki 30 yıldır bağımsız Kazakistan beka ve güvenlik stratejisini içeriden ve dışarıdan gelecek tehditlere karşı oluşturamamıştır. Kazakistan’ın yöneticilerinin askerî açıdan Rusya’nın, ekonomik açıdan da Çin’in her zaman tehdit olduğunu yeterince görmedikleri, bu tehditleri gerektiği biçimde öngörmedikleri veya bu tehdidi gerçekçi bir şekilde değerlendiremedikleri görülmektedir.
Oysa geniş, zengin topraklara sahip olan ama tam tersi bu toprakların güvenliğini sağlayacak yeterli nüfus yoğunluğu olmayan, zengin petrol ve doğalgaz yataklarına ve madenlerine sahip olan bir ülke bu tesislerin ekonomik değerlerin korunması için beka ve güvenlik stratejilerini geliştirerek askeri anlamda güçlü ve yeterli teknolojiye sahip olmalıydı. Devletlerin ömründe 30 yılın uzun bir süre olmadığını göz önüne aldığımızda haksızlık mı ediyoruz diye düşünebilirsiniz. Ancak devletleri yönetenlerin birinci önceliği ülkenin bekasına yönelik içeriden ve dışarıdan gelecek tehditleri bertaraf edecek sistemleri etkili ve güçlü bir şekilde kurmak olmalıdır. Bu husus, su ve hava kadar yaşamsaldır. Bunu düşünebilirsiniz: Size kimse savaş açmaz, diğer komşu ülkelerle bir sorununuz olmayabilir. Kendinizi güvende hissedebilirsiniz. Bu sizin güvenlikçi politikaları yaratmada, bekanızı içeride ve dışarıda korumak için stratejiler üretmenize engel değildir. Hele böylesine bir zengin ve devasa topraklara sahip olan bir ülkede güvenlik konusu birinci mesele olmalıdır.
Kazakistan’daki mevcut durum gösteriyor ki güvenlik ve beka konusu ülkede birinci mesele olmamış. Birisi Azerbaycan ordusu karşısında dağılmış, adeta yok olmuş, diğeri ise bütün sistemi ile kendisini Rusya’ya teslim etmiş, askeri, ekonomik ve siyasi olarak çökmüş iki devletten -Ermenistan ve Belarus’tan- güvenliğin tesisi için asker istenmiş olması da güvenlik konusunun Kazakistan’ın birinci meselesi olmadığını açıkça göstermektedir. Kazakistan’ın beka ve güvenlik sorunlarını çözmek için Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütüne (KGAÖ) mecbur olması ciddi bir eksiklik olarak görülmüştür. İleride benzer durumların yaşanmaması için tedbirlerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Barış Gücünün Şartlarına Dahi Uymuyor
Kazakistan, KGAÖ’den olayların bastırılması için asker personel (Barış Gücü) istemiştir. “Yabancı eğitimli terörist güçlerin” Kazakistan’a yönelik bir “saldırı veya saldırganlık eylemi” olarak nitelendirdiği protestoları bastırmak için müttefiklerinden yardım çağrısında bulunmuştur.
Peki KGAÖ kimlerden oluşuyor ve amacı ne kısaca bir göz atalım;
Her ne kadar talep Kazakistan’ın normal bir talebi gibi görünüyorsa da derinliğine incelendiğinde bazı garipliklerin olduğu da görülür. KGAÖ, 7 Ekim 2002 tarihinde altı (6) Bağımsız Devletler Topluluğu ülkesi tarafından kurulan hükümetler arası askeri bir ittifaktır. Örgütün temelleri 15 Mayıs 1992 tarihinde Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te imzalanan Kollektif Güvenlik Antlaşmasına dayanmaktadır. KGAÖ’yü oluşturan ülkeler; Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Belarus ve Ermenistan’dır. Anlaşmanın en önemli maddesi “üye devletlerden birine yönelik saldırganlık tüm KGAÖ üyelerine yönelik saldırganlık olarak görülür” vurgusudur. Dolayısıyla bu maddeye istinaden Barış Gücü Kazakistan tarafından talep edilmiştir. Peki ortada bir saldırı mı var? Yoksa içeriden bir protesto mu var? Rusya, Belarus ve Ermenistan’ın Barış Gücü için çok istekli ve arzulu oluşu şimdi anlaşılmaktadır.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko adeta fırsat kollarcasına, kendi halklarının kanına girdikleri yetmiyormuş gibi, Kazakistan halkının kanı dökülmesin diye sözde gelip, aslında konumlarını Putin’in gözünde güçlendirmek istemektedirler. Onların derdi Kazakistan halkının mutluluğu ve yeniden huzurlu yaşamlarına geri dönmeleri değildir. Bu iki liderin kendi halkları nezdinde geçmişte vermiş oldukları olumsuz sınavlar hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Barış Gücünün görevlerine baktığımızda;
-Ateşkesin ve ateşkes anlaşmalarının izlenmesi,
-Çatışan tarafların ayrılması,
-Müzakere koşullarının oluşturulması,
-İnsan haklarının teşvik edilmesi,
-Hayati öneme haiz tesislerin korunması,
-İnsani yardıma erişimin sağlanmasıdır.
Kazakistan’daki mevcut durumla yukarıdaki Barış Gücünün görevleri arasında nasıl bir yakınlık, bağlantı kurulabilir? İnsan hafızası ve aklı zorlanmaktadır. Kazakistan’a dışarıdan saldıran başka bir güç mü, ülke mi var? Desteğe gelen Rusya, Belarus ve Ermenistan hangi insan haklarını savunacak? Evet bunu yapabilir. Özellikle Rusya çok önemli ve kritik petrol, gaz, uzay istasyonu tesislerinin kontrolünü sağlar. Mesele bu kadar açık ve net.
Rusya’nın çok kısa bir sürede beraberinde Ermenistan askerleri olduğu halde Kazakistan’a intikal etmesi çok anlamlıdır ve daha önceden hazırlık yapılmış izlenimini vermektedir.
ABD’nin Renkli Devrim Planları Rusya’ya Yaradı
Rusya’nın süratle Kazakistan’ı işgal etmesi, çok büyük doğalgaz ve petrol üretimine sahip olması yanında dünyada Uranyum üretiminde ilk sırada yer alan Kazakistan’ın ayrıca çelik, titanyum, magnezyum, kömür ve demir yataklarına da sahip olması başta Rusya olmak üzere tüm yabancı yatırımcıların başını döndürmekte, iştahını kabartmaktadır. Rusya bunlara sahip olurken, Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin başlangıç noktası ile son noktasına kadar olan ülkeleri ve yolu kontrol altına almış durumdadır: Kazakistan-Azerbaycan-Zengezur Koridoru (Ermenistan). Rusya, bu durumda ekonomik değer olarak bir şans yakalamıştır.
Görüldüğü gibi ABD’nin Orta Asya’da “Renkli Devrim” planları ve Ukrayna’yı bir nebze rahatlatma planı, adeta Asya’nın incisi Kazakistan’ı Rusya’ya teslim etme girişimine dönüştürülmüştür. Amerika’nın Renkli Devrim planı Rusya’ya ikinci cephe açmış, Rusya’nın mevcut Ukrayna pozisyonunu zayıflatmış, Rusya’nın dikkatini, enerjisini ikiye bölmüş, Ocak ayında yapılan NATO ve AGİT toplantılarında masada bazı hususları kabul ettirmek, masaya güçlü oturmak amacı güdülmüştür. Böyle mi olacak, bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Diğer taraftan Rusya kendi oyununu oynamış ve oynayacaktır. NATO düzeyinde ve gücünde olmasa da Rusya o masaya Kazakistan’da tazeliğini koruyan KGAÖ müdahalesi ile eli güçlü oturmuştur. Kaldı ki Rusya, Ukrayna ile ilgili birlik ve silah tahsisini yapmış durumdadır ve bu kadar kör dövüşü bir stratejiye de sahip olamaz. Burada amaç Rusya’yı savunmak değildir ancak Ocak ayında yapılan toplantılarda bunun sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Tüm bunların sonucunda gerçek olan bir husus vardır ki; ABD ve yandaşları ile taşeronlarının planları Rusya’ya yaramış, Rusya’nın Sovyetler Birliği ruhunu geri gelişini canlandırma planlarını beslemiştir. Artık bu ruhun diğer ülkelere ulaşmadan engellenmesi kaçınılmazdır. Olaylar göstermektedir ki, Kazakistan’dan örnek alarak sadece Türk Devletleri Teşkilatı Üyeleri değil Rusya’nın ilgi alanındaki tüm devletlerin buna karşı tedbirleri geliştirmesi gereği ortaya çıkmıştır.
Kazakistan’da Yaşananların Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatına Yansıması
Kazakistan’daki bu kışkırtmanın Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatı’nı hedef aldığını söylemeye gerek bile yok. Türk dünyası İstanbul Zirvesi ile Türk Devletleri Teşkilatı olarak Avrasya bütünleşmesini gerçekleştirmiştir. Bu, Türk dünyasının ekonomik, siyasal ve kültürel kaynaşmasında itici güç olacaktır.
Karabağ’ın kurtuluşunda Türk dünyasının sergilediği olumlu tutum ile askerî açıdan çok önemli gelişmeler ve kaynaşma sağlamıştır. Zengezur Koridorunun açılması ile sadece Azerbaycan-Türkiye birleşmeyecek Orta Asya ile birleşecektir. Türk dünyasında bu potansiyel başta ABD ve emperyalist güçleri içinde büyük korku yaratmıştır.
Türk Devletleri Teşkilatı, Türk dünyasının hayallerini gerçekleştirmiştir. Özellikle yapılan askeri anlaşmalar güvenlik boyutunda ülkeler arasındaki işbirliğine büyük oranda yansımış, askeri ve savunma sanayii işbirliği derinleşmiş, askeri alanda işbirlikleri sıkılaştırılmıştır. Özellikle askeri alanda işbirliğindeki yakınlaşmada “Karabağ Savaşı” bir milat olmuştur. 2020 yılında Kazakistan’la askeri ve savunma sanayii konusunda işbirliği büyük ivme kazanmıştır.
Bugün gelinen noktada Türk Devletleri Teşkilatı Kazakistan’da yaşanan olaylardan ders çıkarmalı, özellikle Orta Asya’daki Türk dünyası için denge politikaları geliştirerek ülkeler arası işbirliğini geliştirmelidir. Atılacak adımların ve ülkelerin güvenlik ve beka politikalarının gözden geçirilmesi, tecrübe ve bilgi birikiminin aktarılması için ivedilikle bir mekanizmanın kurulması ve bu mekanizmanın hemen güvenlik politikaları üzerinde çalışılması gerekir.
Özellikle Türkiye, yaşamış olduğu tecrübelerini Türk dünyasına aktarmalı, Türk Devletleri Teşkilatı arasında temaslar her alanda geliştirilmeli ve yoğunlaştırılmalıdır.
Kazakistan’ın normal hayatına dönüşünde Türkiye ve Rusya’nın rolü çok önemlidir. Bölgesel inisiyatif ele alındığında, dış müdahaleler engellendiği taktirde her türlü sorunun çözülebileceğini dünyanın her yerinde görmekteyiz.
Bölgede barış ve istikrarın sağlanması tartışmasız bölge ülkelerinin lehine bir durumdur.
Şimdi Kazakistan’da huzur ve güvenliğin, istikrarın sağlanması zamanıdır. Bu anlamda Türk Devletleri Teşkilatı ile Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyesi olan Türk devletleri ve Rusya arasında koordinasyon kurulması, Kazakistan’ın içinde bulunduğu sıkıntıdan bir an evvel kurtarılması yönünde yapıcı bir rol oynayabilir.
Bugün İşbirliğini Güçlendirme Zamanıdır
Türk Devletleri Teşkilatı arasında işbirliği her alanda genişletilmeli ve geliştirilmelidir. Bölgesel inisiyatifi ele alarak, cesur ve kararlı adımlar atarak her alanda sahip olduğumuz potansiyeli ortaya koymalıyız.
Türk Devletleri Teşkilatı Kazakistan’ın güvenliğine ve bağımsızlığına yönelik tedbirlerin alınmasında inisiyatif almalıdır.
ABD’nin Kazakistan’daki provokasyonu, Rusya’nın enerjisini ikiye bölme stratejisi ile Ukrayna üzerindeki baskıyı azaltma planı gereği Kazakistan’ın Ukrayna politikasına kurban edilmesine izin verilmemelidir. Ukrayna’ya saldırmak isteyen Rusya’nın arka bahçesi olarak gördüğü alanlarda yangın çıkarmasına müsaade edilmemelidir.
Türk Devletleri Teşkilatının bugüne gelmesinde Kazakistan’ın çok büyük emeği ve rolü olmuştur. Şimdi sıra Kazakistan’a sahip çıkmaktadır ve bu görev ve sorumluluk da Türk Devletleri Teşkilatı’ndadır.
Türk Devletleri Teşkilatı barışın ve güvenliğin sembolüdür. Kazak şairi Mağcan bu şiiri Kurtuluş Savaşında Anadolu’ya yazmıştı… Türk Devletleri Teşkilatı bu şiir sanadır:
Kardeşim! Sen o yanda ben bu yanda
Kaygıdan kan yutuyoruz bizim odamızda
Layık mı kul olup durmak gel gidelim
Altaya atadan miras altın tahta…
Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.